Çay1
Hasan Dayı’yla Hereke-İznik arasında, bir kahvehanede tanıştık. Kızderbentli, yani Karamürselli. Kasım ayının o güzel güneşinde kahvehanenin en önünde oturmuş, çayını yudumluyordu. Yanına oturup sohbete başladık. Lakabı “Çaybir.” Eskiden, herkes ona “Çay bir, çay bir” dediğinde kızarmış. Sonunda bu meseleye bir çözüm bulmuş; kahvehanesine “Çaybir” adını vermiş ve böylece konu kapanmış.
Şimdi emekli ama çalışmayı sürdürüyor. Üç çocuk büyütmüş, iki kız bir erkek; hepsi büyük şehre göçmüş. Ona, “Kaç yaşında olmak isterdin şimdi?” diye sordum. “Yirmi beş, otuz…” dedi. “O yaşlarda çok işler yapardım.” Merak ettim, sordum: “Ne yapmak isterdin?” “Marangozluk yapmak isterdim,” dedi. “Şimdi de yaparsın,” dedim. Hafif bir gülümsemeyle, “Yok geçti o işler. Bir gün yaşasak, şansa…” dedi.
Hesabı bize ödettirmedi, “Siz misafirsiniz,” dedi. “Nasıl olsa çalışıyoruz, çıkarıyoruz,” diye ekledi. Teşekkür ettim, vedalaştık ve yola koyuldum.