
“Fırat’ın Gözünden Mezopotamya”
Halfeti’nin saklı sularından yola çıktık… Yanımda dostlarım Orkun ve Murat, rehberimiz Babür. Fırat’ın serin akıntısında, köprülerin gölgesinden geçip kıyı köylerine selam verdik. Göz alabildiğine uzanan dağ siluetleri, suya yansıyan gün batımı ışıkları ve yol boyunca karşılaştığımız gülümsemeler bu rotanın en değerli anıları oldu. Halfeti’de başlayan maceramız, Diyarbakır’da dostlarla paylaşılan bir akşam yemeğinde noktalandı. Her kare, bu yolculuğun ruhunu saklıyor; dostluk, keşif ve Mezopotamya’nın eşsiz hikâyesi…
Suyun Ritmi





Fırat, Bozova’da küçük bir restoranda çalışıyor. Normalde biraz asık yüzlü ama fotoğrafını çekip çekemeyeceğimi sorduğumda gülümsedi ve o gülümseme odanın ışığını değiştirdi. O an, bu yolculuğun sadece manzaralarla değil, yüzlerle de anlam kazandı.

Akan Zamanın İzinde










Hafıza





Mezopotamya
Her yolculuk bir niyetle başlar…
Bizimkisi suya karışmak, dinginlikle buluşmak içindi.
Sessiz, sakin…
Berrak sularda ilerledik, adeta zamanı yararak.
Fırat, sadece bir nehir değilmiş…
Bazen gökyüzünü yansıtan bir ayna,
bazen içimizi sakinleştiren bir ezgi gibi aktı yanımızdan
Halfeti’nin sessiz kıyılarında başladı yolculuk.
Suların altında kalan şehir, göğe yükselen minaresiyle fısıldıyordu geçmişin izlerini.
Kimi zaman kayaların içinden geçtik, kimi zaman rüzgârla yarıştık.
Gözlerimiz gökyüzüne, yüreğimiz bu toprakların sesine dönük.
Kıyı boyunca insanlar selamladı bizi,
gülen yüzler, çocuklar, yaşlılar…
Hepsinin bakışında bir sıcaklık vardı.
Sanki buralarda zaman daha yavaş, daha derin akıyordu.
Atatürk Barajı’na vardığımızda,
su devleşti, ufuk genişledi.
Doğa sustu… motorun sesi yerini kendi iç sesimize bıraktı.
Mezopotamya…
Sadece bir coğrafya değil,
medeniyetin beşiği,
insanlığın hafızası...
Bu topraklar,
dünyanın ilk kitaplarına,
ilk yasalarına,
ilk medeniyet fikirlerine ev sahipliği yaptı.
Sularla beslenen ovalar,
yalnızca tarımı değil,
birlikte yaşama kültürünü de büyüttü.
Mezopotamya…
Dünyanın hafızası.
İnsanın ayağa kalktığı,
Hem birbirine sarıldığı ve hem de birbiriyle en çok savaştığı, yeryüzünü yurt bildiği ilk yer.
İlerledikçe suda bıraktığımız izler arkamızda yok olurken, bu toprakların ruhlarımızda bıraktığı izler daha da derinleşti.